31 Mart 2013

0 Kaldırım Sosyolojisi

Kaldırımlar, kentsel mekanın en garip unsuru olsa gerek. Kaldırım serçesi, kaldırım yosması, kaldırım mühendisi, kaldırımlara düşmek gibi nitelemeler içerisinde aylaklığın, düşkünlüğün, biçareliğin, zorlu bir yaşamın tasvirini içerir ve toplumun en alt kesimlerinin barınağı olarak anılır. Tıpkı Necip Fazıl’ın Baudelaire esintili şiirinden zihnimize kazındığı gibi “kaldırımlar çilekeş yalnızların annesidir”. 

Kaldırımlar gridir, gecedir, tekinsizliktir, soğuktur, melankolidir, gölgedir… 

Öte yandan ironik biçimde medeniyetin ölçüsü sayılmış, kaldırımların yüksekliği üzerinden kent kültürüne dair analizler yapılmış ve modern kentlerin dizaynında önemli bir role sahip olmuştur. Haussmann, Paris’in imarında bilhassa barikatlara mani olmak amacıyla Ortaçağ’dan kalma iç içe geçmiş dar sokakları yıkıp, geniş bulvarlar inşa etmişti. Bu dönüşüm ve yıkım sürecinde kaldırımlar da yeni sınıfın arz-ı endam edeceği biçimde düzenlenir.* 

Kenti bir uçtan bir uca tavaf eden, vitrinlerin seyrine kapılan Flaneur’ün dans pisti aynı zamanda her alanda dikeyine bir yarışın varolduğu kentin yatay eksenidir. İş bekleyenlerin, temel ihtiyaçları için kuyruğa girenlerin, sefaletin arşınladığı mekandır. Modernliğin iki yüzünde salınan ve kentsel mekanda onun tüm veçhelerinin kristalize olduğu, toplumsal, kültürel, sınıfsal uzamların görünür kılındığı, toplumsal mücadelelerin eylem repertuarına da giren bir unsurdur kaldırımlar. 

Elbette memlekete özgü bir dolu vasfını da saymak gerekir. Belediyelerin daimi şantiye alanı, kentin otoparkı, işportanın sermayesi, esnafın ana tezgahı, gelir-gider defteridir. Esnafın iktisadi koşullarını kaldırımlardan öğrenebiliriz. Canı sıkıldıkça sular onları. Kaldırım taşları da zamanla gevşediği için, bastıkça foşurdayan mayın tarlasına dönüşür adeta. İşte tam da bu husus ona dair zikredebileceğimiz imgelemlerin ötesinde tüm sıradanlığını yüzümüze vurur. Üzerindeki şekillere göre belli bir zikzak çizerek yarı dalgın yürürken o foşurdama anıyla birlikte her şey altüst olur. “Flaneur’ün dans pistiymiş, yemişim imgelemi, melankoliyi, nasıl temizleyeceğim şimdi pantolonun paçasını” diyerek günlük dertlerin peşinde yoluma devam ederim. 

Böyledir işte memleketin ahvali…


*Paris 68’indeki “kaldırım taşlarının altında kumsal var” (sous les pavés, la plage) sloganının böyle bir tarihsel gönderimi de bulunmaktadır.

image source: Roger-Viollet, http://www.parisenimages.fr/fr/popup-photo.html?photo=8870-7 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye