10 Ekim 2012

0 Kuyruğudiktutan

"Başarısızlık, en büyük modern tabusu. Başarıya ulaşma reçeteleriyle dolu olan popüler kitaplar, başarısızlıkla baş etme konusunda büyük ölçüde sessiz. Kişinin başarısızlıkla yüzleşmesi ve başarısızlığa yaşam öyküsünde yer vermesi meselesi, bizi için için kemiren, ama başkalarıyla nadiren tartıştığımız bir konu. Bunu yapmak yerine klişelere sığınıyoruz: Yoksulların haklarını savunan kesimler bile, ‘Başarısız oldum’ sözündeki yakınmayı gidermek için, ‘Hayır, başarısız olmadın; sen bir kurbansın’ gibi sözde rahatlatıcı bir karşılık veriyor. Açık açık konuşmaktan korktuğumuz her konuda olduğu gibi, bu durum da, içimizdeki obsesyonu ve utancı daha da şiddetlendiriyor. Kişinin zihninde yankılanan ‘yeterince iyi değilim’ düşüncesiyle değişmeden kalıyor."
Richard Sennett, Karakter Aşınması.

Hepimiz, en azından hemen hemen hepimiz sosyal ilişkilerimizde façayı bozmamaya, karızmayı çizdirmemeye gayret ederiz. Bize bugüne kadar yaşam kuyruğu dik tutmak için ne olduğumuzun veya ne olmakta olduğumuzun değil nasıl göründüğümüzün önemli olduğunu öğretmiştir. O yüzden birçok yerde kendimizi tanıtma / pazarlama faaliyetlerine girişiriz. Yani olduğumuz -düzelltiyorum olmakta olduğumuz- gibi değil başka türlü görünmeye, düşündüğümüzü veya inandığımızı söylemek yerine “mış” gibi yapmaya kalkarız. 

Üç aşağı beş yukarı herkesin maruz kaldığı bu durumla mücadelede bazılarımız kendine "yakınlar" seçer ve yakınlarla geçirdiği vakitte bu tanıtım/pazarlama işini bir kenara bırakır. Bazıları sadece yabancılarla konuşur. Bazılarıysa Kuyruğudiktutan gibi oynadığı oyuna kendini fena kaptırır.

Kuyruğudiktutan’a nasıl olduğunu sorduğunuz da hiç bir zaman bok gibiyim, çok kötüyüm diye bir yanıt alamazsınız. O her daim iyidir, ara sıra ufak tefek sorunları olur ama atlatılamayacak üzerinden gelinemeyecek şeyler değildir. Bir çok konu da iyidir. Bunlardan biri mütevazılık da olabilir. Dört dörtlük değildir. Çünkü bilir ki, kimse dört dörtlük değildir ama yine iyidir. Mutlu olmayabilir ama mutsuz kesinlikle değildir. Olsa olsa bu aralar halinden pek memnun değildir. Hep ölçülüdür, sinirinden kudurmaz, orta yerde ağlamaz. Kolay kolay yaptığı bir şey yüzünden pişman olmaz hatta pişman olmaz. Biraz önce de söylediğim gibi aslında bu bir imaj çalışmasıdır. Zaaflarından, zayıflıklarından, başarısızlıklarından  bahsetmek, kişiyi karşısındakine göre daha kırılgan daha güçsüz bir konuma iter. İşte onun tahammül edemediği konum da budur. Her zaman her yerde güçlü görünmeye, zaaflarını, komplekslerini çaktırmamaya gayret eder. Bütün acılarını, dertlerini kendisiyle paylaşır. Bu yüzden de -çok klişe olacak ama- Kuyruğudiktutanın çevresi ne kadar kalabalık olursa olsun o yalnızdır. Kurduğu her yakınlaşma bir ezen, ezilen ilişkisine dönüşebilir ve onun ezilen olmaya hiç niyeti yoktur. O halde ne gerek vardır, sırlarını, acılarını, dertlerini, sapkınlıklarını, başarısızlıklarını başkalarıyla paylaşmaya, boşu boşuna onların eline koz vermeye.

Kuyruğudiktutan’ın oynadığı bu oyun onu yalnızlaştırmış olsa da avunacak pek çok şeye sahiptir. Bir kere oynadığı bu oyunda kazandığı ustalık onu iş hayatında da, sevgili hayatında da "başarıya" götürür çünkü o ne olursa olsun güçlü görünür ve  insanlar –en azından günümüzde- gücü sever. Güçlünün yanında olmak, onları da güçlü yapar adeta. Hem kim ister ki, sıkıcı ve boktan hayatlarımızı dertleriyle sıkacak birini, bize "her şeyin yolunda" olduğunu hissettirecek, sıkmayacak eğlendirecek; üzmeyecek güldürecek birileri lazımdır. 

Sonuç olarak Kuyruğudiktutan'ın tüm ilişkileri belli bir sınır, hatta yüzey üstünde gerçekleşir. Sağa, sola; ileri, geri haraket eder. Ama hiç bir zaman aşağı ve yukarı haraket etmez. Kurduğu ilişkilerde yaşadığı bu derinlik kaybı, Kuyruğudiktutan’ın benliğine derin yaralar açar mı bilmem ama bana öyle geliyor ki içinde bulunduğumuz devir Kuyruğudiktutanın devridir.
Devamını oku...
SST Atölye