2 Kasım 2012

1 Super Mario ve İtalyan İşçi Sınıfının Amerika Serüveni

Tüm zamanların en popüler oyunlarından biri olan “Super Mario Bros.” çoğu insan için video game ile eşanlamlıdır. 

Bilindiği üzere Mario kardeşi Luigi ile birlikte Mushroom Kingdom’daki Princess Peach’i Koopa denen ejderhadan kurtarmaya çalışan İtalyan asıllı bir tesisatçıdır. Mario aslında süper kahramanlar dünyasının karakterlerine pek benzemez. Tek gerçek yeteneği zıplamaktır, yediği mantarların ona kattığı büyüme-küçülme özelliği dışında kendi başına üstün güçleri yoktur. Ayrıca bir süper kahraman kıyafeti de yoktur, onu hep işçi tulumuyla görürüz. Bütün donanımı bundan ibarettir. Tam anlamıyla vasıfsız bir işçi, vasıfsız bir kahramandır. 

Mario hedefi doğrultusunda yalnızca ileri gider. Ne olursa olsun geriye dönüp vakit kaybetmenin anlamı yoktur. Bu mesaj aynı zamanda amacın peşinde koşarken tereddüt etmemeyi simgeler. Mario sıkı çalışma, azim ve sarsılmaz bağlılığın sembolüdür. Prensese olan aşkıyla nice engelleri, nice dehlizleri cansiperane bir şekilde aşmaya çalışır. Ama epik yorumu bir kenara bırakırsak buradaki püriten ahlak gönderimleri üzerinden başka bir çerçeve oluşturulabilir. Kapitalizmin işçi sınıfına sunduğu dünya gibi. Şayet pirana bitkileri gibi unsurları ortadan kaldırdığımızda tuğlalar, borular ve tünellerden ibaret bir yaşam dünyası ortaya çıkar. Prensesin peşinde yeraltında mücadele vermeye bile katlanır. Hatta bu dünya bazen içinden çıkılmaz bir labirent halini alır. Ne kadar mücadele verirse versin “tebrikler ama maalesef prenses başka kalede”dir. 

Mario’nun serüveninin tekabül ettiği gerçeklik belki de ondokuzuncu yüzyılın sonralarına doğru Avrupa’dan Amerika’ya uzanan devasa işçi göçüne kadar uzanır. Yalnızca İtalya’dan 1880-1920 yılları arasında 4 milyonu aşkın göç olmuştur. O tarihlerde İtalya’da işçiler derin bir yoksulluk içindeydi ve özellikle güney İtalya’da sefalet hüküm sürmekteydi. Amerika, iş arayan bu yoksul İtalyanların ortak kaderi olmuştu. Hikayenin bundan sonrasına dair ise o meşhur “Little Italy” ve mafya savaşları akla gelir. Ama yalnızca Al Capone ya da Carleoneler’den ibaret değildir bu serüvenin tarihi, anarşist görüşleriyle bilinen ve suçsuz oldukları ispatlanmasına rağmen elektrikli sandalyede idama mahkum edilen Sacco ve Vanzetti’yi de ağır iş koşullarında çalışmaya mahkum milyonlarca İtalyan işçiyi de belirtmek gerekir. İlk kuşağın tamamı, ikinci kuşağın ise yüzde 70’inden fazlası büyük şehirlerde vasıfsız işgücü durumundaydı. Göç dalgalarını özellikle kriz döngüsüne bağlı olarak analiz ettiğimizde, niceliksel büyüklüklerin 1882-85 bunalımını, 1893 ve 1907 paniklerini, 1920-21 ve 1929 Büyük Buhranı’nı takip ettiği ortaya çıkmaktadır. 

İlerleyen tarihlerde de Amerikan ekonomisi krizlerle süregelirken, 1977 yılında bir başka hikaye başlar. Shigeru Miyamoto adlı Japon bir genç Nintendo’da çalışmak üzere Amerika’ya göç eder. Batma noktasındaki şirkette önce birkaç oyun denemesi yapar. Bu denemelerden en bilineni Donkey Kong’dur. Şişman, pos bıyıklı bir marangoz olan Jumpman isimli kahramanımızın amacı sürekli fıçılar atan bir gorilin elinden prensesi kurtarmaktı. Donkey Kong’un arcade sektörünün gelişiminde çok önemli bir rolü olsa da asıl etkiyi yerini bırakacağı Mario Bros. 1983 yılında ve Super Mario Bros. 1985 yılında gerçekleştirecekti. Neredeyse tek başına krizdeki oyun sektörüne büyük bir canlılık katmıştır. Amerika’daki çocuklar üzerinde Mickey Mouse’dan bile daha fazla etkiye ve şöhrete sahip olduğu söylenen bu oyun 40 milyonun üzerindeki kopyayla tüm zamanların en çok satan oyunu olarak kabul edildi. (Bugün ise Wii Sports’un ardından ikinci sıradadır.) Mario’nun çıkışı ayrıca 1980’lerdeki resesyonun etkilerinin toparlanmaya çalışıldığı bir döneme denk gelir. Apple’ın Lisa ve ardından Macintoch’u piyasaya sürmesi, IBM’in yeni ataklar içinde olması gibi bu dönemdeki benzer gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde krizin aşılmasında yeni gelişen bu sektörün oldukça önemli bir paya sahip olduğu iddia edilebilir. Diğer taraftan Mario’nun dünyası insanlara Disney’den sonra yeni bir hayal dünyası sunma anlamında önemli bir işlevi simgeler. Yeni fırsatlar, yeni umutlar… 

Böylelikle İtalyan işçi sınıfının Amerika serüveni ile Mario arasındaki bağlantı ekonomik krizin yarattığı farklı hikayelerin kesişimde biçimlendirilebilir. Miyamoto neden İtalyan asıllı bir işçiyi kahraman olarak düşündü acaba? Kendisi oyunu hazırlama sürecinde birçok çocukluk deneyiminden yola çıktığını belirtiyor. Belki de o süreçte evindeki ya da ofisindeki vanaları tamir ettirmek için çağırdığı tesisatçı üçüncü kuşak bir İtalyandı. Kimbilir… Her ne kadar inkar etse de Mario'nun mantar yiyerek büyümesinde Alice in Wonderland’dan esinlendiği iddia edilir. Sipariş ettiği mantarlı pizza basit bir çağrışım yaratmış da olabilir. Ama şu nokta ilgi çekicidir: Mario’nun prensese ulaşma yolunda sıkça karşılaştığı çatık kaşlı mantarların adı “goomba” idi. Bu kelime İtalyan asıllı maço erkekleri tanımlamak için kullanılan ve aşağılayıcı bir anlam içeren “goombah” kelimesiyle benzerlik gösterir. Etimolojik kökeni itibariyle Neapolitan diyalekten (Campania) türeyen ve yakın arkadaş anlamına gelen bir kelime olsa da Amerika’da mafya üyelerini tanımlamakta kullanılır. Yani Mario “umut ülkesi” Amerika’da hayallerine ulaşmak için mafya gibi kötü yollara sapmadan, sahip olduğu çalışma ahlakı ile onların tepesine zıplayarak erdemini göstermek istiyordu. Öte yandan oyunun komünist simgelere gönderme yaptığını düşününler de var. Giydiği kırmızı gömleği, Stalinvari pos bıyığı, kalenin tepesinden çıkan kızıl yıldızlı bayrak ve Mario ile Luigi’nin baş harflerinin ML (Marksist-Leninist) olması gibi. 

Mario sınıfını ve mesleğini sembolize eden araçlarla ideallerine ulaşmaya çalışarak güçlü bir mesaj bir vermekteydi. Belki de söylemek istediği sadece yaşadığımız dünyanın gördüğümüzden çok daha fazlası olduğudur.

1 yorum:

  1. Amerika'da mantarlarla bu kadar içli dışlı bir karakter yaratmalarında komşusu hatta bir zamanki açıkça işçi gücü olan maya kültürüne de dayanıyor olabilir. Zira mayalar sihirli mantarları tanrılarına ulaşmak için bir araç olarak görmüşlerdir. Mayalarda bir çok mantar kafalı tanrı heykelciği görmek mümkündür.
    Yazı güzel bu arada eline sağlık.

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye