7 Temmuz 2011

0 Ay-Nur (vol.1 Kanlı Kontes) (part 3 ya da Kusursuz Bedene Giriş)


Az olan değerlidir görüşüne karşılık topal eşek de değerli midir yanıtı verilir. İlk başta mantıklıdır eğer doğada bulunan az olan değerliyse topal eşeğinde değerli olması gerekir, fakat değerli değildir. Aslında değerlidir der ister istemez içimdeki piç, topal eşeğe tecavüz etmek isteyen bir müşteri bulduğunuzda değerlidir, olay sizin pazarlama kabiliyetinize bakar. Eğer müşteri bulamıyorsan topal eşeğe tecavüz etmenin gençliği geri getireceğine dair bir illüzyonda yayabilirsin, o zaman elindeki eşeğin değeri daha da artar. Bu yalana inanan bulunur mu, bana sorarsanız evet. Kanlı kontesin hikayesi bilinir fakat kanlı kontesten etkilenenlerin hikayeleri çok ama çok az bilinir fakat ya ölen bakireler...

İnsan neden hayal kurar, kimi zaman reklamlar etkisiyle bir ürünü alabilmek için güdülenmiştir -ki bu tip insanlara küfredilir; kimi farklı hayatlarında olabileceğine ve içinde bulunulan sistemin değiştirebileceğine dair hayalleri vardır ve hayallerinin peşinden koşar - ki bu insanlara sadece saygı duyulur; büyük bir kısımda vardır ki gündelik yaşamdaki acısını dindirmek için hayallerine sığınır -ki bu insanlara kaçtıklarının gözüne sokmak istenir.

Alsancak’ta ara sokaklardan birinde üç mekanın dizilişi varoluşumuz ironisini; acizliğimizi habersizce anlatır. Bir tarafta düşler yakası, karşısında hayalbaz ve mask müzesi ya da başka bir ifadeyle belediyenin çakma bir uygulaması. Üç tip hayalperestinde fragmanlarını görebilirsiniz, fakat bir yerlerde açıklayamadığınız belki de açıklamaktan çekindiğiniz bir şeyler vardır. Sanki izlemek bile istemediğiniz bir oyun vardır ve bu oyunun bir parçası olmuşsunuzdur ve içinizden bir yer oyuncu olduğunuzu ve bir bakıma iki yüzlü olduğunuzu hatırlamak istemez. Fakat bazen küçük bir olay oynanan oyunu kaçışları yüzünüze çarpar ve utanırsınız.

Elinde henüz bir iki aylık köpeğiyle bir çocuk masanıza yaklaşır ve abla sevmek ister misin diye sorar, zaten müşterisini bakışlarından yakalamıştır, köpeği sevme ihtimali olana daha da yaklaştırır fakat bu yaklaştırma sırasında parayla diye de eklemeyi unutmaz. Yavru bir kopeği severken aldığınız sadece yavru bir köpeğin tüylerinde dolaşan parmaklarınızın beyninizde yarattığı sinirsel etkileşim değildir. Hayvan severlik, anaçlık vb. o anı izleyenlerin size dair oluşabilecek tüm izlenimleri de satın almış olursunuz. Çocuğa parasını verdikten sonra ise güçlenen fragmanınızın etkisiyle mask müzesinin önünde; insanların ikiyüzlülüklerine, yaşamı birbirimize ne kadar zorlaştırdığımıza ya da o sıralar konuşulması popüler olan konulara dair söyleminize devam edersiniz. Bazı zamanlar çocuğa ödemeyi yapanlar ise köpeği seven kadın değil de köpeği seven kadını izleyenlerdir, fakat onların ödemeyi yaparken satın aldıkları köpeği seven kadını izlemek değildir, bonkörlük, paylaşımcılık vb. fragmanlarını güçlendiren izlenimlerdir. Bu alışverişten en karlı çıkan köpeği sevdiren çocuktur hiç bulunmayan bir şeyi satmıştır ve tecavüze uğrayan köpek ise uğradığı tecavüzden habersiz sahibine bakmaktadır.

Aynur'u düşündüm köpeği seven kadını izlerken; sattığı sadece bedeni miydi, o bedeni kiralayan biri o bedende hangi anlamları görüyordu; neleri satın alıyordu ve fragmanı nasıl güçlendiriyordu.

Mekanlar arasında dolaşmaya başlamıştım. önünde kalabalık gördüğüm mekana dalıyordum. Kimseyle konuşmak ya da tanışmak değildi niyetim sadece izliyordum; mekanlardaki müzikler sikimde bile değildi müzikten anlamasam da en azından müzikle eğlencenin bir ve aynı olmadığını ve bu mekanlarda müzik değil eğlence satıldığını bilecek kadar ayıktım. Fakat abartılı gülüşmeler zihnimi rahatsız ediyordu, en son bu rahatsızlığı bir travestinin yanından geçerken hissetmiştim iki defa üst üste patlattığı çikletin etkisiyle ona düşmeyen bakışlarımı üzerine düşürmekti amacı, görülebilir olmak o an onun pazarlama stratejisiydi fakat sadece o muydu bu stratejiyi kullanan, çevremde bu stratejiyi kullanmayan var mıydı. Zihnimde ise hem Aynur vardı hem de köpeği seven kadın, hikayeleri nelerdi iki farklı insanı zihnimde birleştirmeye çalışıyordum acaba yan yana gelmişler miydi bu sokaklarda. Kimlerin gençlik aşıları uğruna ölen bakireler arasına katılmışlardı ya da kimleri öldürmüşlerdi. Birbirlerini öldürmüşler miydi; acaba Aynur köpeği seven kadının giydiği çiçekli elbiseyi giymek istemiş miydi, çiçekli elbisesiyle etrafındakilerin başını döndüren kadın acaba Aynur’un kıyafetleriyle nasıl algılanırdı, boktan bir kumaş parçası kutsal ve murdar olanın farkını mı gösteriyordu ve neden biz aciz kullar, aciz tüketiciler hem kutsala hem de murdara karşı aynı seremonileri sergiliyorduk. Çiçekli elbiseli kadın aldığı hep çok güzelsin övgüsünden gururlanıyor muydu, Aynur acaba parayla ilişkiye girmediği birinden bu sözü duymuş muydu? Ya da diyordum parayla girilen ilişki ile parayla girilmeyen ilişki arasında ne fark vardı. Benzer pazarlama usulleri varsa kutsallıkla murdarlık neredeydi; Aynur’un kutsalı ile çiçekli elbiseli murdarı nasıl ortaya çıkardı. Aynur’a takılmıştım acaba ismindeki çelişkiler yumağından haberdar mıydı, bir tarafta temelleri pozitivizmden alması gerekirken temel kayması nedeniyle zorla inşa edilmeye çalışılmış ve bu nedenle kutsalını gizil bir yerlerde bulmuş ay’da cisimleştirmiş ve o gizili bayrağına taşımış; yaratılanların hepsinin yaratılıştan eşit olduğu düşüncesiyle birlikte nuru nur olanı da nur’un iktidarını da bünyesinde barındıran bir dinde ki tartışmaların ortasında Aynur’un kendine koyduğu isim onun küfürlerindeki ve kıyafetlerindeki sığlığın ve yavanlığın ötesinde şu an adını koyamadığım bir gizeme ve içinde bulunduğum zihinsel arada kalmışlığa mı işaret ediyordu. Aynur bilinçli olarak tüm müşterileriyle dalga mı geçiyordu. Sarhoş zihnimden çiçekli kıyafetli kadını da çıkaramıyordum; alın ey gerzekler mi diyordu sizin kadın olarak görmek istediğiniz bu; sizi eğlendiren fragmanlarınızı göstermenize olanak sağlayan küçük bir köpeği sevmesiyle bile bende görmek istediğiniz anlamları sizin gözünüzün içine sokan ve bu eylem içinde ödeme yapan ey erkekler mi diyordu; sizin ciğerinizi bilirim diyerek haykırıyor muydu. Acaba diyordum içimden satın aldıklarından haberdar olmadan bana mı izlettirdi kendini yoksa orada onu izleyen tüm erkekler gibi benimde acizliğimi bana mı gösterdi. Giydiği çiçekli elbisenin anlamlarını düşünürken kanlı kontesin parmaklarını boynumda hissediyordum ve o an ölen bendim. İkisi de kutsalı ve murdarı gözümün içine sokacak kadar hem kutsallıklarıyla hem de murdarlıklarıyla barışık hem de sınır tanımaz özgür kişiler miydi? Düşüncelere daldıkça hem Aynur’a hem de çiçekli elbiseli kadına olan hayranlığım artıyordu onlara hayranlığım arttıkça kendimi küçümsüyordum sığ beynim iki kadının eylemlerini çözümleyememişti, zihnim pes etmişti kendimle savaşıyordum.


Kutsalı tüketen tarafta mıydım yoksa murdarı tüketen mi, elimdeki bira şişesine bakınca cevabı belliydi ama ben sadece kaçıncı olduğunu düşünüyordum. Orta boylu bir kız yaklaşıyor yanıma sessizsin diyor cevap vermiyorum, konuşamıyormuşsun diye soruyor içimden bildiğim tüm küfürleri sayarken ağzımdan sadece nazik bir siktir olup gider misiniz çıkıyor; kıza bu cevap anlamsız gelmiş olmalı ki şaşırıyor oysaki olabildiğince nazik davranmaya çalışıyorum; köpek diyerek arkasına dönerken bu gece tecavüze uğramak hakkımı kullanmak istemiyorum diyorum sadece hıyarlık hakkımı kullanıyorum. Saçları hoşuma gidiyor aslında ilginç bir kızıl ve beyaz teniyle uyumlu ama susmak istiyorum sadece susmak ve içebildiğim kadar içmek.

Eve dönerken her zamanki köşesinde Aynur’u görüyorum birileriyle pazarlığa tutuşmuş belli ki anlaşamamış olmalılar ki adamlar uzaklaşıyor. İçimden laf atmak istiyorum fakat herhangi bir cümle kurabilecek kadar ayık değilim; yalpalayarak yürüyorum.

Sırtının iki yanındaki dövmeleri hatırlıyorum sanırım melekle şeytan; evden kaçarcasına uzaklaşırken ne kadar rüküş olduğunu düşünüyordum, seneler öncesinde kalmış bir modayı devam ettirmek; onu bedenine kazımak. Acaba ne zaman yaptırmıştı ya da yaşı kaçtı. Evde yatıyordu ama ben tanımıyordum evdeydi; evimdeydi ve kaçan bendim. Anlamsız bir korku vardı, paylaşılamayan bir korku. Hep bir şüphe oluşur bilinçsizce yaşanılan gecelerden sonra sanki bir şeyleri başarmış olmanın getirdiği salakça bir gururla birlikte oluşan bir korku. Korku gururun önüne geçer kaçmak istersin, mümkünse bir daha görmemek; eş dost muhabbetlerinde başa gelen ilginç olay anlatabilmek ve anlatırken karşındakinin yüzüne bakarken yüzündeki hınzır gülümsemeyi gizlemek. Kimdi ya da kim; acaba nerede tanışmıştım; tanıştığım anı bile hatırlamıyordum. Kendimi dövmesini düşünmekten alamıyordum. Ama korku hep yakamda sonu ne olacak korkusu içine boşalmış mıydım? Yatakta yatan çıplak bedeni gözümün önünden gitmiyordu; umarım diyordum içimden, eve döndüğümde orada olmaz, sessiz sedasız gider yüzünü hatırlayamadığım. Esmer bedenini hatırlıyorum ayılmak için içtiğim kahveyi yudumlarken; evde pis yoğun bir koku olduğunu hatırlıyorum, boyu çok uzundu, kimdi içim içimi yiyor; nereden ne zaman tanışmıştım yürümekte bile zorlanırken bu da neyin nesiydi, garip bir şeyler vardı zihnimin şizofrenlik bir oyunu muydu, yok diyordum içimden bas baya yatakta yüzünü yatağa gömmüş yatıyordu ama ne zaman, aklım almıyordu; evden çıkarken çarptığım ayakkabıları aklıma geliyor amma da büyüklerdi; içime bir şüphe düşüyor hassiktir diyorum yoksa O…

Evde bırakıp kaçtığım insanın adını bile söylemeye gücüm yetmezken önümden tecavüze uğrayan köpek geçiyordu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye