10 Aralık 2010

3 Yeraltından Notlar

“Metro kentin ayrıksı bir parçası,
bir yeraltı dünyasıdır.”
Kevin Lynch

Bir ulaşım aracı olarak metro, kent insanının yalnızlığını gözler önüne seren en önemli temsillerden biridir kanımca. Metronun bu tip bir temsilin aracı olduğuna dair ilk izlenimlerimi kendimi metronun camından “dışarı” bakarken yakaladığım an edindim. Garip olan kendimi yakalamam değil, metroda cam olması ve insanların olmayan bir manzarayı izlermiş gibi “dışarıya” bakmasıydı. Camdaki yansımalardan birilerini kesenleri saymazsak ki bu işlevsel bir davranıştır (bkz. otobüste karşı tarafta oturan kızı camdan kesmek), kimse birbiriyle göz göze gelmemek adına yapıyordu bunu. Gerçi bizimki gibi, insanlar arası diyalogun “ne bakıyon lan?”dan cinayete kadar gidebilecek bir sonuca kadar ulaştığı memleketlerde göz göze temas ne kadar uygun bir davranıştır o da tartışılır. Gelgelelim metro doğrusal bir biçimde hareket etmesinin, yani başının kıçının belli olmamasının tasarıma dair bir sonucu olarak birincil, yüz yüze, samimi ilişkiler için en uygun ulaşım aracıdır. Tamam, herkes metroda durup bir anda sevgi yumağı olsun, sevişmeye başlasın ya da orgy yapsın demiyorum ama cam ve dışarıyı izleme davranışı da bir çeşit yabancılaşma hali gibi görünüyor. Halbuki biraz önce belirttiğim üzere metro doğrusal hareket etme zorunluluğuna bağlı olarak karşılıklı bakan koltuklara sahiptir. Bu durumda şu an yaşandığı üzere insanların “dışarı” bakmasını gerektirecek ve ikincil, resmi ilişkilerin hâkimiyetine boyun eğecek bir tandansı yok.

Metroyla alakalı olarak ortaya koyabileceğim ancak derinine inemeyeceğim ikinci husus ise metro-kent ilişkisiyle ilgili. Metronun birey ile kent arasındaki diyalektik ilişkiyi kestiğini düşünüyorum. Nitekim metronun kentin bütünsel yapısından kopuk ve seyahat esnasında şehre dair çevresel şartlardan yalıtık oluşu bu fikrimi pekiştiren bir etken. Oldukça tartışılası bir konu.

Bir diğer tartışmalı konu ise metronun haddinden fazla itibar görmesi ve totaliterliğiyle alakalı. Özellikle bizim gibi az gelişmiş ve bir takım yenilikleri henüz içselleştirememiş memleketlerde, metro adeta bir alış-veriş merkezi görüntüsü taşımaktadır. Işıltılı havası, özel güvenliği, parlak döşemeli taşları ile bir yandan da bilim kurgu filmlerindeki uzay istasyonlarını çağrıştırır. Ancak bu yeraltı dünyası bir şeylere benzese de kendine has bir dünya oluşu, yine kendisine has bir takım kuralları beraberinde getirmektedir. Bu yönüyle metronun yeraltı dünyası oldukça totaliterdir. Her şey bir nizama, kurallar bütününe bağlıdır. Geçilmemesi gereken çizgiler, insanı kışkırtacak kadar renkli ve dikkat çekici, ancak basılmaması gereken düğmeler, anonslar ve yazılar eşliğinde insanı saran talimatlar, panoptikon benzeri etrafta beliren kameralar, iradeniz dışında açılıp kapanan mekanizmalar (havalandırma, kapılar vs.) metroyu totaliter bir mekân haline getirir. Yerin üstündeki görece özgürlük, yerin altına girildiğinde ortadan kalkar. Yeraltının sınırlı dünyası, yer üstünde katlanılması mümkün olmayan belirlenimler üzerine kuruludur. Oysa metronun çok daha eskiden beri kullanıldığı birçok Batı ülkesinde bu yeraltı dünyası aynı zamanda alt-kültürlere ev sahipliği yapmaktadır. Kim bilir geleceğin ışıltılı görünen ama bir o kadar da totaliter ve baskıcı distopyalarına hazırlıktır tüm bunlar. Belli mi olur?

Ama yine de severiz metroyu.

3 yorum:

  1. Sevgili doktor,

    Yazinizi keyifle okudum, gundelik yasam pratiklerimi sorgulamami sagladi. Cok tesekkur ederim. Ancak anlamadigim bir iki husus var.
    1.Birey ile kent arasinda ki dialektik iliski nedir?
    2. iliski dialektik olsun olmasin bunun metro tarafindan kesildigini sanmiyorum. Aksine metro , metropollerin iyi bir temsili olacak nitelikte. Ustat Georg'un da buyurdugu gibi Metropolu metropol yapan basat niteliklerden biri kalabalik ve uyaran bollugudur bunun bunyedeki yegane sonucu da bikkinliktir. Bu baglamda metroda oturan elemanlari gozgoze gelememe halini anlayabiliriz.
    3. Son olarak, atina'daki metro duraklarinin bir kacinda kazi sirasinda cikan kalintilari sergilediklerini duymustum. Bu olguyu nasil yorumlarsiniz merak ediyorum.

    Saygilar

    YanıtlaSil
  2. 1-2. Birey ile kent arasındaki diyalektik ilişkiden kastım etkileşimin karşılıklığı üzerineydi. Yani kentin birey, bireyin kent üzerindeki dönüştürücü etkisinden bahsetmek istemiştim. Netice itibariyle metro kendi kurallar bütününe sahip bir mekanizma olarak işler. Bu yüzden de bireylerin ona müdahale şansı pek fazla yoktur. Diyalektik ilişki kesintiye uğrar. Metro bireyler arasındaki ilişkiler bağlamında kentin temsili olabilir ancak mekan-birey arası ilişkiler konusunda bu tip bir niteliği yoktur kanımca.
    3.Daha önce Atina'ya gitmedim ama metro kazısı sırasında çıkan kalıntılar İstanbul metrosunda da sergilenmekte. Bilmem dikkat ettiniz mi? Metronun içinde hızlı bir akış söz konusu olduğu için insanların durup bu kalıntılara bakmadığına şahit oldum çok defa. Bu tip sergilerin çok verimli olduğunu düşünmüyorum.

    Teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  3. Hey dostum Viyanalılar yazını yanlış yorumlamıslar:)Düs mantık insanı nerelere götürüyor:) http://video.vol.at/uservideos/fahrgaste-machen-liebe-in-wiener-u-bahn

    YanıtlaSil

Anonim kullanıcı olarak göndereceğiniz yorumlarda mail ya da blog adresi gibi iletişim adreslerinizi belirtmeniz önemle rica olunur.

SST Atölye